Lefkoşa Ara Bölge’de, Ledras-Lokmacı’yı geçen, kimlik ve ev kavramını irdeleyen uluslararası ve çok toplumlu bir sanat sergisi
Açılış: 4 Ekim 2024 Cuma, 19:00- 21:30
Süre: 4 Ekim- 31 Ekim 2024
Ziyaret Saatleri: Çarşamba-Cuma: 17:00- 21:00 Cumartesi: 11:00- 19:00
Mekân: Ledras- Lokmacı geçiş alanı, Master Plan salonu
Sanatçılar: Efi Savvides, Sümer Erek, Julie Gauthron, Nafia Akdeniz, Anaïs LLobet
Küratör: Alessandro Vincentelli
Yönetim: Argyro Toumazou ve Clymene Christoforou liderliğinde Kıbrıs’ta faaliyet gösteren, uluslararası kültürel organizasyon D6:EU ve sanatçı Julie Gauthron’un dahil olduğu Fransız STK Collectif Habitante arasındaki işbirliği. Bu işbirliği Dayanışma Evi’nin desteği ve ortaklığında yürütülüyor.
Ev Düşlemek – Duvarlar Arasında sergisi, ‘ev’ kavramını derinlemesine inceliyor. Küratörlüğü yapılan sergiler aracılığıyla, 1974 olaylarından 50 yıl ve UNFICYP’un kuruluşundan 60 yıl sonra Lefkoşa’daki evleri ve ‘ev’ kavramını yeniden düşlemenin yollarını araştırıyor.
Bir bina yaşamın gelişmesi için temel alan ve fiziksel biçim sağlarken, bir ev besler, korur ve kimlik bilincini geliştirir. Bir evin yokluğu ister çatışma ister yerinden edilme nedeniyle olsun, bu yokluk onun önemini daha da artırır. Bu sergi, kırılgan bir beden olarak ‘bitmemiş ev’i travmatik bir olgu ötesinde yeniden düşlemeye odaklanırken yeniden inşanın siyasi ve sosyal potansiyeline vurgu yapıyor.
Sanatçılar, kişisel deneyimlerini aktararak ‘ev’ anlayışımızı şekillendirmede hayati bir rol oynarlar. Sanatçılar yıkıntılar arasında bir evi nasıl hayal edebilirler? Nasıl ‘dünyaların kurucusu’ ve yeni hikâye anlatıcıları olabilirler? Sergi, bir evi hem beden hem de ruh olarak tanımlayan Fransız yazar Gaston Bachelard’ın bir sözünden yola çıkarak, ev düşleme önermesiyle başlıyor.
Evin kırılgan bir beden olduğu fikrinden yola çıkan bu sergi, Kıbrıslıları ‘ev’ kelimesinin yankısıyla başlayacak bir diyaloğa dahil etmeyi amaçlıyor. Ev, zaman ve mekânı aşan bir kavramdır. Aidiyet duygusuyla iç içe geçerken, aynı zamanda adaletsizlik sorunsalı ve yerinden edilme hikâyeleriyle de bağlantılıdır.
Siyasi yazar Marcello Di Cinto, Lefkoşa’daki duvarları şöyle tanımlar: “Duvarlar, onları geçemeyenlere basitleştirilmiş bir kimlik dayatıyor. Ya buradan ya da oradansınız. Ya Biz’den birisiniz ya da Onlar’dan. Duvarlar, hiçbir nüansa ya da karşılıklı kabul edilen hiçbir hikâyeye izin vermiyor” (Di Cintio, 2013). Duvarlar hem fiziksel hem de sembolik bir bölünme işlevi görüyor. Ara Bölge’de duvarlar ve bariyerlerle karşılaşmak, her iki toplumun da ortak kimliklerini ve travmalarını pekiştiriyor.
Faslı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun’dan bir hatırlatma: “Terk edilmiş bir ev, bitmemiş bir hikâye gibidir.”
Evler yapılabilse de kültürel coğrafyacılar ve STK’lar bize evlerin ‘bozulabileceğini’ ve insanların ‘evsiz’ kalabileceğini hatırlatıyor. ‘Göçmen’ kelimesi, adalıların yerinden edilme ve kayıplarıyla ilgili katmanlı geçmişleri nedeniyle nüanslı bir anlam taşıyor. Bu sergi, geçmişi ve bugünü bir araya getirerek yeni ve daha umutlu vizyonlar üretmeyi amaçlıyor. Collectif Habitante’nin de hatırlattığı gibi, bu sergi “parçalanmış kapı ve pencerelerden dışarıya bakıp geleceği ve düşlenen evi düşünmek için bir fırsat” sunuyor.
Sanatçı Biyografileri ve Eserleri:
Efi Savvides: görsel sanatçı ve sanat eğitmenidir. 1985’ten beri Lefkoşa’da faaliyet gösteren bir sanat eğitim merkezi olan Artstudio Laboratories’in kurucusudur. Çalışmaları, Kıbrıs’taki azınlık gruplarının, göçmenlerin ve mültecilerin maruz kaldığı şiddet ve dışlanma koşullarını incelemektedir. Etkilenen bireyler, aileler ve topluluklarla uzun süreli ilişkiler ve etkileşimler kuran Savvides, kendi fotoğrafçılık pratiğinden yola çıkarak ilgi çekici bir çalışma üretti.
Savvides, tek bir mülteci aileye ilişkin kapsamlı kayıtlarından daha önce görülmemiş fotoğraf ve video çalışmaları sunuyor. Bu çalışma, bir ev yaratmanın çeşitli yollarına, çalışma bağlamında bir kız çocuğu ve kız kardeşlerine dair kişisel içgörüler sunuyor. Bu çalışma, Savvides’in Dikelya’daki İngiliz askeri üssü içinde terk edilmiş bir toplu konut alanı olan Richmond Village’da yaşayan mülteci aileleri belgelediği daha büyük projesinin bir parçasıdır.
Nafia Akdeniz: Şair, Etnograf ve Araştırmacı Nafia Akdeniz, ‘Belleksel Direniş Olarak Maraş Anlatıları’ üzerine etnografik bir araştırma yürütüyor. Bu uzun soluklu araştırmasında zorla yerinden edilmiş Maraşlıların anlatılarını, göçmen deneyimi bağlamında irdeliyor ve bu anlatılarda geçmiş, şimdi ve geleceğin anlamlandırılma süreçlerine odaklanıyor. Araştırma alanları arasında anlatı iletişimi, yer bağlılığı, bellek çalışmaları, mülteci çalışmaları, yaratıcı yazarlık, eleştirel metodolojiler, çağdaş etnografiler ve şiirsel araştırma yer almaktadır.
Bu sergide, Akdeniz’in Maraş anlatıları üzerine yaptığı etnografik araştırmaya dayanan şiir temelli yeni interaktif projesi “Biz Hayalet Değiliz”, zorla yerinden edilme ve geri dönüş arzusu anlatıları üzerinden Maraş kamusal alan belleğine şiirsel bir ses yürüyüşü sunuyor. Bölge giderek daha fazla ziyaretçiye açılırken, söz ve sesten oluşan bu girişim, Mağusa / Maraş yakın tarihinin insan üzerindeki etkisini irdeliyor ve hem yerel halk hem de ziyaretçiler için yeni, empatik anlayışlar yaratmayı amaçlıyor.
Julie Gauthron: Lefkoşa’da yaşayan Fransız sanatçı ve tasarımcı Julie Gauthron insanın evle ilişkisi teması etrafında projeler geliştiren Collectif Habitante’nin bir üyesidir. Bir tasarımcı olarak Gauthron, ortak tasarım unsurları ve kolektif yerleşim fikir ve teorileriyle ilgilenmektedir. Hem fiziksel hem de sosyal mekânsal adalet olguları ekseninde düşünen Gauthron, bu yenilenen olguların Kıbrıs bağlamında nasıl bu kadar güçlü bir şekilde yankı bulduğu sorusunu ele alıyor.
Gauthron bu sergide bir dizi model ve tel kafes ev heykelleri yaratarak, barınak olarak kırılgan formlardan oluşan bir tipoloji oluşturuyor. Gauthron’un heykelleri yoğun bir şekilde fizikseldir, ‘vücut bulmuştur’ ve çizim pratiğiyle doğrudan bağlantılıdır. Her model, düşlenmiş, arzulanan bir evi andırıyor. Ayrıca, inşaat demirinden yapılmış, ziyaretçilerin mekanlar, duvarlar ve kapılar arasında hareket etmesine olanak tanıyan iki gerçek boyutlu metal tel ev çizimi yaratıyor.
Sümer Erek: Çok-disiplinli sanatçı Erek’in sanat pratiği, yerinden edilme, travma ve yeni geleceklere duyulan özlem deneyimlerinden derinden etkilenmiştir. Aslen heykeltıraş olarak eğitim alan Erek, nesneleri ve onların yaratımını, kökleri ister geçmişte ister günümüzde, isterse düşlenen geleceklerde olsun, yeni dünyaları hayata geçirme süreçleri olarak görüyor.
Erek, bu sergide buluntu ve döküm malzemelerden oluşan birkaç modüler yapı yaratacak. Bu kuleler, hamur haline getirilmiş eğitim kitapları, palmiye yaprakları ve eski pencere ve kapılardan alınan buluntu ahşap şeritler gibi bir dizi malzemeden yapılmıştır. Bu formlar, gevşek şekilde tutturulmuş üçgenler ve altıgenler halinde düzenlenerek hem kalkan hem de barınak işlevi görüyor. Eserler, Erek’in uzun yıllar Londra’da ve başka yerlerde yaşadıktan sonra Kıbrıs’ta birmemiş bir evde yaşamaya dönmesinden etkilenmiştir. Erek’in dönüşü, bir sürgün hikâyesini ve bir bina ile bir evi bir araya getirme adımlarını anlatmakta, zorunlu kayıp ve yerinden edilme tarihinin psikolojik etkisini yansıtmaktadır.
Anaïs LLobet: Beş yıl boyunca Kıbrıs’ta yaşayan Fransız yazar, belgesel film yapımcısı ve AFP muhabiri, 2022 yılında Kıbrıs’ın tarihsel bağlamına dayanan Au café de la ville perdue adlı bir roman yayınladı ve bu roman Mare Nostrum Awards 2022 kazananları arasında yer aldı.
Collectif Habitante’nin bir parçası olarak, bu sergide hem mültecilerle hem de UNFICYP barış gücü askerleriyle bir dizi röportaj gerçekleştiriyor ve evden uzakta ev kurmanın barış gücü askerleri için ne anlama geldiği üzerine ortak bir çalışma geliştiriyor. Yazar, UNFICYP gazilerinin binlerce insanın evinin bekçileri ve koruyucuları olarak rolünü vurgulayan ve aynı zamanda Ara Bölge’de insanların kayıp evlerine bakarken kolektif, geçici ev inşa etmenin yollarını bulan yeni metinler üretiyor.
Alessandro Vincentelli: Birleşik Krallık ve Atina, Yunanistan’da yaşayan uluslararası küratör ve yapımcı. Gateshead, Birleşik Krallık’taki BALTIC Çağdaş Sanat Merkezi’nde 16 yıl boyunca Sergi ve Araştırma Küratörü olarak çalışmıştır. 2021’de Aegina’ya taşındıktan sonra, disiplinler-arası bir stüdyo projesi olan Vessel’de sanatçılarla birlikte çalışmaktadır. 2021 yılında Maribor, Slovenya’da Geleceğe Mektup başlıklı uluslararası Sanat ve Ekoloji Trienali sergisi EKO8’in küratörlüğünü ve yaratıcı yönetmenliğini yaptı. Bu sergi, Yoko Ono, Mikhail Karikis, Jasmina Cibic ve Antonis Pittas’ın da aralarında bulunduğu 25 uluslararası sanatçının eserleriyle boş bir tekstil fabrikasında sahnelenmiştir.